8 Aralık 2013 Pazar
7 Nisan 2013 Pazar
|
12 Şubat 2013 Salı
Unutursun
Nazım Hikmet´in bir şiirinden:
"Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem,"
diyorsun,
"yaşayamam!"
Yaşarsın, karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.."
Unutulmak yaşarken defnedilmektir...
"Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem,"
diyorsun,
"yaşayamam!"
Yaşarsın, karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.."
Unutulmak yaşarken defnedilmektir...
3 Ekim 2012 Çarşamba
Mona Roza - Sezai KarakoÇ
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah, senin yüzünden kana batacak Mona Roza, siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona Roza, bugün bende bir hal var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza, ben bir deliyim Açma pencereni perdeleri çek
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi Seni hatırlatıyor her zaman bana Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallar da durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli oluyor bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir, södü lambalar Uyu da turnalar girsin Rüyana Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine Kiminin rengi ak, kimisi sarı Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları
Ki, ben, Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar Su kenarında Ki, ben, Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım sığmaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev Alev sardı her tarafımı Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış Birgün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler, o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen Bir tüy ki, kapalı gece ve güne Altın bilezikler, o kokulu ten
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Aaahhh! senin yüzünden kana batacak! Mona Roza, siyah güller, ak güller. Sezai KarakoÇ |
11 Ocak 2012 Çarşamba
DEMİRCİ
DEMİRCİ
İlk insan dan başlayan bir kaygı. Geleceğini şekillendirmek arzusu. Kendini yarına daha da imkanlı olarak hazırlamak. Aslında bu yarına hazırlanma olayını, sadece insanla münhasır kılmak ta yanlış olur. Oysa bir ağacı incelediğimizde baharda yapraklarını açarken bir yıl sonrası için gerekli gözelerini hazırladığını görürüz. Yani kendisi doğarken bir yıl sonra doğacı da hazırlıyor. Bu gibi örnekleri tüm canlı türleri için vermek mümkün. Ne yaparsınız… Yarın kayıp. Bir ceylan, yavrusunu büyütmek için çaba sarf ederken, sırtlanın alıp götürdüğünü görmesi… Demek ki ne yaparsak yapalım, hayat bizim isteklerimizin ve çabalarımızın dışında şekilleniyor. Burada kader dediğimiz olguyla karşılaşıyoruz. Yaşadığımız süre de yorum yapmakta zorlandığımız nice olaylarla karşılaşmışızdır. Şunları şunları yaparsanız şunlar olur telkinleri çoğu zaman doğrulardan uzak olmakta. Ben yaptım, ben başardım ifadeleri de manasız gelmektedir. İnsanın ‘’Meşakkat içerisin de yaratıldığını’’ da unutuveriyoruz. ‘’Kaybettiğimiz mi kazanç, kazandığımız mı kayıp’’ bilmiyoruz.
İrade-i cüziyye yi hayra yönlendirdikten sonra ‘’Kahrın da hoş lütfun da hoş’’ diyerek teslim olmalıyız.
Hiç unutmadığım bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Demirci ve kardeşinin hikayesi. Yaşadığı her olayı hak etmediğini, sıkıntıların kendisine gelip bulduğuna inanan Demirci… Haline şükreden, musibete uğradığında hamd eden kardeşi…
Demirci bir gün kaza geçirir ve tek gözü kör olur. Kardeşi geçmiş olsun ziyaretine gelir. Abisi, Demirci ye; büyük kaza geçirmişsin, Allah seni korumuş, haline şükret diye nasihat ta bulunur. Abi:
- Neye şükredeyim. Tüm sıkıntılar beni buluyor. Görmüyor musun? Gözüm kör oldu. Der.
Osmanlı Devletinin son zamanları. Yönetimde boşluğun olduğu, eşkıyaların hüküm sürdüğü dönem… Torosların Gavur dağı bölgesinde yeni bir eşkıya grubu kurulmuş… Eşkıya başı arkadaşlarına emir verir.
-Bu gün, yeni kurduğumuz çetenin hayırlı olması için, yakaladığımız ilk insanı kurban keseceğim. Soygun yapmayın, yakaladığınızı bana getirin. Der.
Demirci işi gereği Torosları aşması gerekir. Azığını alır ve yola çıkar. Eşkıyalara yakalanır. Onu beklemeden liderlerine teslim ederler. Eşkıya başı Demirciyi yatırıp kurban olarak keserken, tek gözünün kör olduğunu fark eder ve kesmekten vazgeçer. Arkadaşlarına seslenir.
-Ben çocukken camiye gitmiştim. Hoca dan gözü kör olanın kurban edilmeyeceği duymuştum. Bu adamı salıverin. Bir daha ki yakaladığınız adamın sağlıklı olmasına dikkat edin. Der.
Demirci geri döner. Koşa koşa kardeşini bulur ve olayı anlatır. İyi ki tek gözüm kör olmuş, benim hayatımın bağışlanmasına vesile oldu. Zahmet sandığım rahmet imiş. Der.
İlk insan dan başlayan bir kaygı. Geleceğini şekillendirmek arzusu. Kendini yarına daha da imkanlı olarak hazırlamak. Aslında bu yarına hazırlanma olayını, sadece insanla münhasır kılmak ta yanlış olur. Oysa bir ağacı incelediğimizde baharda yapraklarını açarken bir yıl sonrası için gerekli gözelerini hazırladığını görürüz. Yani kendisi doğarken bir yıl sonra doğacı da hazırlıyor. Bu gibi örnekleri tüm canlı türleri için vermek mümkün. Ne yaparsınız… Yarın kayıp. Bir ceylan, yavrusunu büyütmek için çaba sarf ederken, sırtlanın alıp götürdüğünü görmesi… Demek ki ne yaparsak yapalım, hayat bizim isteklerimizin ve çabalarımızın dışında şekilleniyor. Burada kader dediğimiz olguyla karşılaşıyoruz. Yaşadığımız süre de yorum yapmakta zorlandığımız nice olaylarla karşılaşmışızdır. Şunları şunları yaparsanız şunlar olur telkinleri çoğu zaman doğrulardan uzak olmakta. Ben yaptım, ben başardım ifadeleri de manasız gelmektedir. İnsanın ‘’Meşakkat içerisin de yaratıldığını’’ da unutuveriyoruz. ‘’Kaybettiğimiz mi kazanç, kazandığımız mı kayıp’’ bilmiyoruz.
İrade-i cüziyye yi hayra yönlendirdikten sonra ‘’Kahrın da hoş lütfun da hoş’’ diyerek teslim olmalıyız.
Hiç unutmadığım bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Demirci ve kardeşinin hikayesi. Yaşadığı her olayı hak etmediğini, sıkıntıların kendisine gelip bulduğuna inanan Demirci… Haline şükreden, musibete uğradığında hamd eden kardeşi…
Demirci bir gün kaza geçirir ve tek gözü kör olur. Kardeşi geçmiş olsun ziyaretine gelir. Abisi, Demirci ye; büyük kaza geçirmişsin, Allah seni korumuş, haline şükret diye nasihat ta bulunur. Abi:
- Neye şükredeyim. Tüm sıkıntılar beni buluyor. Görmüyor musun? Gözüm kör oldu. Der.
Osmanlı Devletinin son zamanları. Yönetimde boşluğun olduğu, eşkıyaların hüküm sürdüğü dönem… Torosların Gavur dağı bölgesinde yeni bir eşkıya grubu kurulmuş… Eşkıya başı arkadaşlarına emir verir.
-Bu gün, yeni kurduğumuz çetenin hayırlı olması için, yakaladığımız ilk insanı kurban keseceğim. Soygun yapmayın, yakaladığınızı bana getirin. Der.
Demirci işi gereği Torosları aşması gerekir. Azığını alır ve yola çıkar. Eşkıyalara yakalanır. Onu beklemeden liderlerine teslim ederler. Eşkıya başı Demirciyi yatırıp kurban olarak keserken, tek gözünün kör olduğunu fark eder ve kesmekten vazgeçer. Arkadaşlarına seslenir.
-Ben çocukken camiye gitmiştim. Hoca dan gözü kör olanın kurban edilmeyeceği duymuştum. Bu adamı salıverin. Bir daha ki yakaladığınız adamın sağlıklı olmasına dikkat edin. Der.
Demirci geri döner. Koşa koşa kardeşini bulur ve olayı anlatır. İyi ki tek gözüm kör olmuş, benim hayatımın bağışlanmasına vesile oldu. Zahmet sandığım rahmet imiş. Der.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)